Zen adını duymayanınız yoktur herhalde. Uzakdoğu felsefesi ve öğretisi her zaman ilgimi çekmiştir. Zen Budizmi de bunların başında gelir. Bu yazıda, en sevdiğim birkaç Zen hikayesini sizlerle paylaşmak istedim. Umarım bu hikayeler hayatınıza biraz renk katar.
Zen hikayeleri, Zen ustaları ile öğrencileri arasındaki diyaloglardan, rahiplerin yaşantılarından ve öğretici olaylardan oluşur. Kısa, öz, aydınlatıcı ve kimi zaman esprili olan bu hikayeler, hayata dair güçlü yorumlar içerir. Her biri, farkındalık ve içsel denge üzerine düşünmeye teşvik eder.

Bir Zen üstadı şöyle der:
“Zen ile uğraşmadan önce dağlar dağ, kuşlar kuş, nehirler de nehir gibi gelirdi gözüme. Zen ile uğraşmaya başladıktan sonra anladım ki o gördüğüm dağlar dağ, kuşlar kuş, nehirler de nehir değilmiş.
Zen ile uğraşıp aydınlandıktan sonra gördüm ki o dağlar birer dağ, kuşlar birer kuş, nehirler de birer nehirmiş.”
Bu kısa ama derin Zen öğretisi, algılarımızın zamanla nasıl değiştiğini gösterir.
Bir gün bir Budist rahip ve bir Zen keşişi yağmurlu bir günde yolda yürürken, çamurda mahsur kalmış bir kadın görürler. Kadın çamurdan geçememektedir. Budist rahip kurallar gereği ona yaklaşmaz, ancak Zen keşişi kadını kucağına alır ve karşıya geçirir. Sonra birlikte yollarına devam ederler.
Bir süre sonra Budist rahip dayanamaz ve sorar:
“Bize yasak olduğu halde nasıl bir kadına dokundun ve onu taşıdın?”
Zen keşişi sakin bir şekilde cevap verir:
“Ben onu orada bırakmıştım, sen hâlâ taşıyor musun?”
Bu hikaye, geçmişte yaşananları zihinde taşımamanın önemini anlatır.
Bir öğrenci hocasına gider:
“Meditasyonum felaketti. Dikkatimi toplayamadım, ayaklarım ağrıdı, uykum geldi, korkunçtu!”
Hoca sakince yanıtlar:
“Bu geçecek!”
Bir hafta sonra öğrenci tekrar gelir:
“Meditasyonum harikaydı! Kendimi çok farkında, barış dolu ve canlı hissediyorum!”
Hoca yine aynı şekilde cevap verir:
“Bu geçecek!”
Zen felsefesi, her şeyin geçici olduğunu hatırlatır. Ne kötü anlar ne de iyi anlar kalıcıdır.
Bir öğrenci ustasına sorar:
“Ego nedir?”
Usta yüzünü buruşturarak cevap verir:
“Bu ne kadar aptalca bir soru! Bunu sadece bir aptal sorabilir.”
Öğrenci öfkeden kıpkırmızı olur.
Usta gülümser ve der ki:
“İşte ego budur.”
Bu kısa Zen hikayesi, egonun dışarıdan gelen sözlere nasıl tepki verdiğini mükemmel şekilde özetler.
Bir üniversite profesörü, Zen hakkında bilgi edinmek için Japon Zen ustası Nan-İn’i ziyaret eder. Usta ona çay ikram eder ve fincanı dolmasına rağmen çayı dökmeye devam eder.
Profesör dayanamayıp söylenir:
“Fincan doldu, taşıyor! Daha fazla alamaz!”
Nan-İn gülümser ve der ki:“Bu fincan gibi siz de kendi fikirlerinizle dolusunuz. Fincanınızı boşaltmadan size Zen’i nasıl gösterebilirim?”
Bu hikaye, öğrenmeye açık olmanın önemini anlatır.
İki adam bir Zen ustasını ziyaret eder. İlki sorar:
“Bu kasabaya taşınmayı düşünüyorum. Nasıl bir yer?”
Zen ustası sorar:
“Eski şehrin nasıldı?”
Adam cevap verir:
“Korkunçtu. Herkes nefret doluydu.”
Usta der ki:
“Bu kasaba da aynı. Buraya taşınmamalısın.”
İkinci adam gelir:
“Bu kasabaya yerleşmeyi düşünüyorum. Nasıl bir yer?”
Zen ustası yine sorar:
“Eski şehrin nasıldı?”
Adam der ki:
“Harikaydı. Herkes arkadaş canlısıydı.”
Usta cevaplar:
“Bu kasaba da aynı. Bence burayı seveceksin.”
Zen öğretisine göre, hayatta başımıza gelenler değil, onları nasıl gördüğümüz belirleyicidir.
Bir adam, iç huzuru bulmak için bir Budist manastırına gider. Bir süre kaldıktan sonra daha iyi hisseder ama sanki bir şeyler eksiktir. Gitmeden önce bir keşişe sorar:
“Nasıl huzur buluyorsun?”
Keşiş cevap verir:
“Evet diyorum. Olan bitene evet diyorum.”
Adam eve döndüğünde aydınlanır.
Bu hikaye, Naval Ravikant’ın gerçek bir röportajından alınmıştır. Keşişin öğüdü şöyledir:
“Çektiğimiz acıların çoğu var olana direnmekten kaynaklanır. Hayata direndiğimizde acı çekeriz. Olanı kabul edip ‘Evet’ dediğimizde güç buluruz.
Hava kötü olduğunda, bir engel yerinden kıpırdamadığında kendimizi hırpalamayın. ‘Evet’ deyin, kabul edin, nefes alın. Hayat akıyor. Akıntıya karşı yüzmek yerine onun sizi taşımasına izin verin.”
Zen hikayeleri, insanın kendini ve hayatı anlaması için birer aynadır. Her biri, kabullenme, farkındalık ve huzurun farklı bir yönünü gösterir. Zen, aslında “şimdi”de olmaktır. Bu hikayeler bize şunu hatırlatır:
Hayat, ona nasıl baktığınla şekillenir.