Bilgi çağındayız. Artık araştırmasak bile, neredeyse her konuda bilgi önümüze geliyor. Bu durum ilk bakışta güzel bir şeymiş gibi görünse de, beraberinde önemli bir sorunu getiriyor: bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan insanların artması.
Kime ne sorsanız “biliyor.” Hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığı konularda bile yorum yapıyor, kesin konuşuyor, hatta uzmanmış gibi davranıyor birçok kişi.

Oysa, hiçbirimiz her şeyi bilmek zorunda değiliz. Derin bir nefes alın ve yüksek sesle söyleyin:
“Bilmiyorum.” “Bil-mi-yo-rum.”
Bu kelime, çoğu insanın sandığının aksine, zayıflığın değil bilincin göstergesidir. İnsanlar genellikle “bilmiyorum” demekten kaçınır; çünkü bunun onları güçsüz veya bilgisiz göstereceğini düşünürler.
Oysa bu tutumun tam tersi doğrudur:
Bilmiyorum diyebilmek, bilginin ve farkındalığın gerçek işaretidir.
Ne bildiğini bilen, neyi bilmediğini de bilir. Kendisini tanır, öğrenmeye açıktır, arayışı hiç bitmez. Bu yüzden bilmediğini bilmek bir erdemdir. Bilmeyip de bunu açıkça ifade edebilmek ise, kendine güvenin ve olgunluğun göstergesidir.
Kendinize güvenin.
Bilmediğinizi itiraf edin.
Egonuzun esiri olmayın; unutmayın, hepimiz insanız.
Bu yazı, Milan Kundera’nın “Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği” eserine bir göndermedir.